Aylık Bilgi Köşesi

ÇOCUĞUMUZU OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMUNA ALIŞTIRIRKEN NELER YAPALIM?
Yılmaz ailesi, kızlarını okul öncesi eğitim kurumuna kayıt ettireceklerdi. Tavsiye üzerine tercih ettikleri kurumun önünden her geçişlerinde kızlarından ‘Annecim ne zaman kreşime gideceğim’ sorusu ile karşı karşıya kalırlardı. Anne baba, yalnız olarak gezip beğendikleri kuruma çocuklarını kaydettirdiler.
Kreşe başlama günü geldiğinde, tüm aile fertleri sabah erkenden yataklarından kalkmışlardı. Hazırlıklarını tamamlayarak tam vaktinde kreşte oldular. Kızlarını öğretmenlerine teslim ederek işlerine gittiler. Ayrılırken herhangi bir sorun yaşanmamıştı. Fakat anne 2 saat sonra kreşten bir telefon aldı. Kızı annesini istiyor, durmadan ağlıyordu. İşyerinden izin alıp kreşe gelen anne, öğretmen hanıma merakla sordu:
-Kızıma ne oldu? öğretmen hanım,
-Alışma döneminde bu tür tepkilerin normal olduğunu söyledi. Birlikte eve döndüler. Kızları sabaha kadar “Kreşe gitmeyeceğim!’ diye sayıklıyordu. Ertesi gün evden çıkmak çok uzun sürdü. Bu durum günlerce devam etti. Akşamları da evdeki hal ve tavırlarından dolayı kızlarını tanıyamıyorlardı. Kreşe gitmeyi çok isteyen kızları ile ilgili olarak “Nerede hata yaptık?’ diye anne baba düşünmeye başladılar.
Çocuğunu okul öncesi eğitim kurumuna yazdıran ailelerin karşı karşıya kaldıkları durumlar aşağı yukarı aynıdır. Genellikle çocuklar başlangıçta kreşe yazılmayı arzularken birkaç gün sonra devam etmek istemezler. Aileler genellikle bu durumun uzun süre devam edeceği endişesine kapılırlar. Çocuklarını çevredeki arkadaşlarının alışma dönemleri ile kıyaslarlar. Çocuğun yaşamına yeni giren bir ortama uyum sürecinde bazı noktalara dikkat edilmesi gerekir. Yapılması gerekenleri kuruma başlamadan önce ve sonra olarak ikiye ayırabiliriz:
KURUMA BAŞLAMADAN ÖNCE
Eğitimin Gerekliliğine İnanılmalı: Öncelikle ebeveynler okul öncesi eğitiminin önemine inanmalıdırlar. Kurum, bakımla birlikte eğitim ortamı olarak kabul edilmelidir. Gözlerinden bile sakındıkları evlatlarının geleceğinin aydın olmasının okul öncesi dönemde aldığı eğitime bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Kararlılık Gösterilmeli: Aileler, eğitime verdikleri önem çerçevesinde aldıkları kararın arkasında sebatla durmalıdırlar. Çocuk, hayat hakkında tecrübesiz olduğu için ebeveynlerinin her tavrı ona model teşkil eder.’ Acaba çok mu gerekli idi okul öncesi eğitimi? veya “Yazık mi ediyoruz ki evladımıza? Hâlâ ağlıyor?’ gibi düşünceleri çocuğunuz hemen hisseder. O da aynı şekilde düşünmeye başlar. Her türlü tedbirinize rağmen çocuğunuz ağlıyor, tepiniyor, normalden farklı tavırlar sergiliyorsa yavrunuzun tüm eğitim yaşamını olumlu etkileyecek bir karar verdiğinizi düşünmek sizi bu dönemde yaşadığınız endişelerden sıyıracaktır. Ancak bir takım endişeleriniz varsa kurum yetkilileri ile görüşmeniz de iyi olacaktır. Çalışmayan anneler çevrelerinden ‘Bir çocuğa bakamadın mı da kreşe gönderiyorsun?’ tarzındaki yaklaşımlarına asla değer vermemelidirler. Aksine, çocuklarının geleceği için gösterdikleri gayretten dolayı kendilerini değerli hissetmelidirler.
Sevgi Nitelikli Sunulmalı: Sevgi, her durumda, olmazsa olmaz, yeri hiçbir şeyle doldurulamayan!’ bir iksirdir. Sevgi açlığı çocuğu çılgına çevirebilir. Ailesinden yeterli sevgi alamamış, değer görmemiş çocuklar bu süreci daha zor atlatırlar. Hatta yaşamlarındaki bu yeniliği, ebeveynin ilgisini çekmek için de kullanabilirler. Özellikle kreşe alışma döneminde aile; nitelikli beraberliklerini aksatmadan sunmalıdır.
Seçenek Sunulacak Başlıklar Doğru Tercih Edilmeli: Çocuğa “Kreşe gitmek ister misin istemez misin?’ şeklinde sorulmamalıdır. Bu durum çocuğa “Tedavi olmak için hastaneye gitmek ister misin istemez misin diye soru sormaya benzer. O gün mevsimine uygun olmak şartı ile hangi kıyafeti giyineceğine çocuk karar verebilir. Fakat kreşe başlamasına aile karar verir. Çocuk kendi geleceği ile ilgili doğru kararlar verme bilgisine sahip değildir. Ancak eğitim kalitesi eşit iki kreş arasında çocuk seçim yapabilir.
Kurum Kararı Verirken Seçici Olunmalı:Kurum kararı verilirken ebeveynler öncelikle yalnız gezmelidirler. Bu esnada kurumun eğitim sistemini, fiziksel koşullarını V.S. incelemelidirler. (bkz. okul öncesi eğitim kurumu) Ailenin, incelemeyi planladığı her kuruma çocuğunu da götürmesi onu yorabilir. Olumlu izlenim bırakan son birkaç kreş daha sonra çocukla gezilerek karar verilebilir.
Bilinç Altı Desteklenmeli: Özellikle okula başlamadan önce çocuğa kreşle ilgili hikayeler anlatılabilir. Kreşe başlayan sevimli hikaye kahramanlarının yaşadıkları güzellikleri öğrenmek, çocuğun da bu konuda istekliliğini artıracaktır. Uykudan önce ‘Ben kreşe gidiyorum. Ben büyüdüm!’ gibi olumlu, şimdiki zamana ait, basit mesajlar sıkmadan tekrar edilebilir. Uyku süresince beyinde tekrar edilen bu mesajlar çocuğun yeni ortamını kabullenmesini kolaylaştıracaktır.
Kurum Tehdit Unsuru Olarak Kullanılmamalı:Asla çocuk, kreşle tehdit edilmemelidir. Örneğin: ‘Beni daha fazla kızdırırsan seni kreşe yazdırırım!’ gibi yaklaşımlar, çocuk için kurum hakkında bir sürü olumsuz yargının oluşmasına sebep olacaktır. Bazı çocuklar da kreşe gönderilerek ebeveynin kendisini başından attığını düşünmektedirler. Annelerin daha rahat gezmeye gitmek, alışveriş yapmak için kendilerini kreşe gönderdiklerini hissetmekte, hatta bunu dile getirmektedirler. Böyle bir önyargı ile kreşe gelen çocuğun kuruma alışması gecikecektir. Aileler böyle bir yargının oluşmaması için amaçlarına sözlerine ve davranışlarına dikkat etmelidirler.
Kuruma Başlama Zamanı İle Yeni Kardeşin Dünyaya Gelişi Aynı Dönemde Olmamalı: Çocuğun bir kardeşi dünyaya gelecekse, kreşe başlama tarihinin doğum dönemine getirilmemesi gerekir. Aksi halde çocuk; ‘Beni kreşe gönderdiler, annemle kardeşim ben yokken kim bilir neler yapıyor’ diye düşünerek evdeki tahtının sarsılacağı endişesine kapılır. Bu sıkıntıların yaşanmaması için kardeşin dünyaya geleceği öğrenilince -ilk çocuğunuzun yaşı da uygunsa- kreş konusunda adım atılabilir.
Öğretmeni İle Çocuk Hakkında Yalnız Olarak Görüşülmeli: Ebeveyn, evladı hakkında öğretmenine ilk bilgileri verirken yanlarında çocukları olmamalıdır. Anlatılanları dinlemiyor gibi görünen çocuk, tüm konuşulanların aslında farkındadır. Seçtiği yemekler, çevresi ile iletişimi hakkında verilen bilgileri dinleyen çocuğunuz bu tutumlarını iyice kabullenir. Neticede de çocukta olumlu davranış değişikliğinin gerçekleşmesi zaman alır.
Çocuk Bir Defasında Bir Yeniliğe Alıştırılmalı: Çocuğun kreşe alışma döneminde farklı yeniliklere de başlanılmamalıdır. Tuvalet eğitimi, taşınma gibi. Çünkü çocuk aynı dönemde iki yeniliğe birden adapte olmakta zorlanır.
Kurumu Çocuğa İlk olarak Ebeveyni Gezdirmeli:Çocuk ilk olarak geldiği kurumda kimseyi tanımamaktadır. Çocuğun en güvendiği kişi ebeveyni olduğu için kreşi onlarla gezmelidir. Öğretmen, ebeveyn ve çocukla birlikte yapılan gezide ‘Bak canı burası sınıfınız, burası jimnastik odanız..,’ gibi ayrı ayrı tanıtım yapılmalıdır. Ailesinin beğendiği ve desteklediği ortamı çocuk daha çabuk kabullenecektir.
KURUMA BAŞLADIKTAN SONRA
Alışma Çalışmaları Yapalım:Eğitime başlama tarihi için eylül ayı seçildi ise dönemin başlamasından bir hafta önce alıştırma çalışmalarına zaman ayrılmalıdır. Okul başladığında öğretmenin aynı anda tüm öğrenciler ile birebir nitelikli beraberlik sağlaması zor olacağı için oryantasyon(alıştırma) çalışmaları ile çocuk öğretmeni ile kaliteli bir sevgi bağı oluşturmuş olacaktır. Bu dönemde çocuk önce birer saat kreşe bırakılmalı, daha sonra bu süre uzatılmalıdır. Kuruma gelen çocuk, öğretmeni ile oyun salonunda oyunlar oynamalı, sınıfta sevdiği faaliyetleri yapmalıdır. Çocuğunuz ara dönemde kuruma başladı ise ebeveyn çocuğu öncelikle birer saatlik süreler ile kreşe bırakmalıdır. İkinci hafta bu süre 2-3 saat şeklinde uzatılmalıdır. Çocuk kurumda daha uzun süre bulunmayı istediğinde, kalış süresi esnetilebilir. Kuruma oryantasyon için bırakıldığı saatler, özellikle çocuğunuzun yemeğini yemiş, uykusunu almış olduğu vakitler olmalıdır.
Çocukla Empati Kurulmalı:Ebeveyn, yaşamında belki de ilk kez ailesinden ayrılan ve yeni bir ortama alışmaya çalışan çocuğun yerine kendini koyabilmelidir. Yetişkin olduğumuz halde zaman zaman bizler de yenilikleri kabulde zorlanırken çocuğun bu konudaki tepkisi normal karşılanmalıdır! Bu anlayış çocuğu rahatlatacaktır. Anlayış görmeyen çocuğun alışması da uzun sürebilir.
Çocukla Etkili İletişim Kurulmalı: Düşüncelerimizdeki anlayışla birlikte ifadelerimiz de bunu desteklemelidir. Çocukla iletişime geçerken doğru şekli kullanmalıdır: Yanlış ifade Şekli:’ Ne var ağlayacak. Senin için ne kadar güzel, en kaliteli kreşi seçtik. Hala memnun olmuyorsun! Düne kadar kreş kreş diye ağlıyordun, bugün birden sana ne oldu? Doğru İfade Şekli:
Çocuk: Ben o kreşe gitmek istemiyorum!
-Ebeveyn: Demek kreşe gitmek istemiyorsun. Hep bizimle olmak istiyorsun!’ gibi ifadelerle düşüncelerini ifadesine destek olmalı, çocuğu aynalamalı. (Bu şekilde bir iletişim, kararımızdan döneceğimiz şeklinde de asla düşünülmemelidir.)
Sevdiği Oyuncağı İle Gitmesine izin Verilmeli: Alışma döneminde çocuğun sevdiği, beraber olmaktan zevk aldığı bir eşyası veya oyuncağı ile kreşe gitmesine izin verilmelidir. Bu sayede çocuk, yalnızlık hissinden bir miktar kurtulur.
Temel Alışkanlıklar Konusunda Esnek Olunmalı:Kuruma alışma döneminde çocukların duygusal durumlarından en çok etkilenen hususlar, yemek ve uykudur. Bu durumda aileler çok telaş etmemelidir. Çocuk birkaç gün az yiyerek veya öğle uykusu uyumayarak sağlık sorunu yaşamaz. Kuruma alışan çocuğunuz zamanla alışkanlıkları konusunda da ideal olanı yakalayacaktır. Hatta arkadaşları ile birlikte yemek zevki, pek çok sorununuzun ortadan kalkması için de yardımcı olacaktır.
Rahat Olunmalı, Telaşa Kapılmamalı:Çocuklar çok sempatik oldukları için duyarlı aletler gibi çevrelerinin hislerini hemen fark ederler. Ebeveynin ‘Artık ne zaman alışacak! Ne zaman bitecek bu sıkıntı?’ gibi düşünceleri çocuğunuzu da gerginleştirebilir. Belli bir süre devam edecek olan alışma sürecinin kreş eğitimi süresince devam etmeyeceğini baştan kabullenmek, sizi rahatlatacaktır.
Bireysel Farklılıklar Dikkate Alınmalı: Kişilik farklılıkları sebebi ile çocuğunuzun alışma dönemi arkadaşları ile kıyaslanmamalıdır. Herkes aynı sürede yeniliğe alışamayabilir. Bu süre 1 ay ile da 2 ay da sürebilir. (6 ayda alışıp dönem sonunda sonra kreşten ayrılmamak için ağlayan çocuklara da rastlanmaktadır.) Çocuğunuz alışma döneminde evde çok farklı bir kişilik sergileyebilir. Bu durumda endişelenilmemelidir. Bu tutum çocuğunuz tarafından sizi ikna için kullanılan bir yöntem olabilir. Çünkü çocuklar herhangi bir yeniliğe karşı tepki verirken önce ‘hayır’ derler, daha sonra bağırırlar, sonra tepinirler hatta kendilerine ve çevrelerine zarar vermeye başlarlar. Böyle bir durumda, ebeveyne düşen, kararlılığını göstermek, sabretmek ve çocuğu ile birlikte olduğu vakitleri nitelikli geçirmek olmalıdır.
Etkin Aldırmazlık Yöntemi Uygulanılmalı:Tepkileri sayesinde daha fazla ilgi gören çocuk, bunu dikkat çekme unsuru olarak kullanabilir. Ağladıkça ailesi onunla daha fazla ilgilenecek, dolayısı ile de çocuk farklı bir konumda olacaktır. Bu durumun yaşanmaması için alışma dönemi önerilerimizi yerine getirdi iseniz çocuğunuzun tepkilerine karşı etkin aldırmazlık yöntemini uygulayabilirsiniz. Örneğin; çocuğunuz sürekli olarak ‘kreşe gitmeyeceğim..’ gibi ifadeler kullanıyorsa farklı konularda konuşarak hiçbir şey yokmuş gibi hayata devam edilebilir.
Aile -Kurum Arasında Oluşabilecek Sorunlar Asla Çocuğa Yansıtılmamalı:Ebeveyn, kurumla ilgili herhangi bir sorun yaşadığında bunu asla çocuk yanında konuşmamalıdır.(servis, ödeme v.s..) Hatta böyle bir durum varsa îmâ ile de olsa çocuğa hissettirilmemelidir. Bu durum çocuğu direkt kuruma karşı önyargılı yapar. Bunun yerine çocuğun duymayacağı bir ortamda doğrudan ilgili kişiler ile görüşülmelidir.
Ebeveyn Olarak Çocuğumuzu Kuruma Kendimiz Teslim Edelim: Çocuk kreşe servisle gidip gelecekse, alışma döneminde imkânlar dâhilinde ebeveyn kendisi bırakmalıdır. Büyükleri tarafından kreşe bırakılmak çocukta kuruma olan güveni artırır.
Kurumun Kurallarına Uyalım:Ebeveyn kreşin kuralı olduğunu ve sınıfa giremeyeceğini çocuğuna açık bir ifade ile belirtmelidir. Çünkü annesi sınıfta olamayan diğer çocuklar, bu durumdan rahatsız olurlar. Bir süre sonra anne sınıftan ayrıldığında da tekrar alışma sorunu yaşanabilir. Bunun yaşanmaması için baştan kural belirtilmelidir. Oryantasyon günlerinde anne kurum içinde “veli bekleme odasında bulunabilir.
Kurum içinde Sorumluluk Verilmeli: Sınıfa evden bir çiçek getirilerek ‘Evde küçüktüm. Kreşimde büyüdüm!’ sloganı çocuğa öğretilebilir. Çocuğa; kendi çiçeğine bakım görevi verilebilir. Çiçeğin ilgiye ihtiyacı olduğu çocuk baskı altına alınmadan vurgulanmalıdır. Böylelikle kreşte çiçeği gibi kendisinin de büyüyeceği mesajı çocuğa verilmiş olur.
Takdirler Esirgenmemeli:ilk günlerde kurumdan eve dönüşte ufak da olsa ödüllerle karşılanması çocuğunuzu mutlu edecektir. Ancak “Kreşe gidersen sana…. alırım!’ şeklinde bir ödüllendirmę doğru değildir. “Kreşten çıkınca birlikte ….yapacağız!’ denilebilir. Bu sürprizlerden en güzeli çocuk için anne babası ile birlikte parkta oynamak olabilir.
SINIFTA YAPILACAKLAR:
-Öğretmende bulunması gereken en önemli özellik, öğrencilerini çok sevmesi ve bunu sergileyebilmesidir. Bu konuda beş sevgi dili etkin olarak kullanılmalıdır. Öğretmen veli ile birebir görüşmesinde öğrencisinin özellikleri hakkında bilgi sahibi olmayı hedeflemelidir. Hazırlanan orijinal resimli yaka kartlarında takdir ifadeleri yazılabilir: ‘Bugün ….. davranışından dolayı! Seni Tebrik Ediyorum.’ gibi…
-Çocukların yapmaktan zevk alacakları bir etkinlik planı oluşturulmalıdır. Özellikle küçük çocuklar için farklı oyun etkinliklerinin sayısı artırılabilir. Günlük planda esnek olunmalı ancak çocukların faaliyetlerle etkin olmaları sağlanmalıdır. Aksi halde çocuk boş kaldığı sürece sıkılacak ve kuruma alışamayacaktır.
-Okul Aile Arasında Sevgi Köprüsü Kurulmalı: Çocuğun zihninde şöyle bir soru olabilir: “Annem ve babamdan bu güne kadar gördüğüm sevgiyi öğretmenimden de alabilecek miyim? Çocuklar okul öncesi dönemde “somut işlemler döneminde oldukları için soyut ifadeleri algılamakta zorlanırlar. Sevginizi somutlaştırmak için
2. hafta şöyle bir çalışma yapılabilir.Öğretmenin sınıfta her çocuk için oluşturduğu trenin vagonlarından her gün bir not çıkarılır. Notlarda her gün için aynı ifadeler yazılıdır. Örneğin: ‘Bugün ailenden sevginizi ifade edecek güzel sözleri arkadaşların ile paylaşmak için getirir misin? Bir başka gün; ‘Bugün arkadaşların için evde çizdiğiniz kalpleri hediye olarak getirebilir misin?’ gibi… Çocuk, çantasında öğretmeni ve arkadaşları için getirdiği mesajlar ile sevgi köprüleri oluşturacaktır. Okul öncesi eğitim kurumuna alışma süreci sabırla, anlayışla, sevgi ile aşılabilir. Bunun için okul- öğretmen ve çocuk üçgeninin uyumlu bir şekilde hareket etmesi çok önemlidir. 


ÇOCUKLARDA HAYVAN SEVGİSİ

Birçok anne – baba, çocuklarının ruhsal ve fiziksel gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlamaları için araştırma yapmaktan, bunun için çaba harcamaktan çekinmez. Bu gelişimin pozitif olması yönünde hayvanların etkisi akla öncelikli gelmeyebilir. Bazen evde bir evcil hayvanın olması için ısrarcı bir şekilde talepte bulunan çocuğun bu talebi, aile bireyleri tarafından çeşitli sebepler gösterilerek reddedilebilmektedir. Kimi zaman da aileler sadece çocuğun bu talebini karşılamak adına çocuğun hevesini alması için kısa süreli olarak evlerine evcil bir hayvan alabilmektedir. Sadece heves gidermek için bir evcil hayvan edinen aileler bir süre sonra sorumluluğun sadece kendilerine kalması ya da çocuğun zarar görebileceği ihtimalini düşünerek hayvanı evden uzaklaştırmayı seçebilmektedirler. Oysaki evde bir evcil hayvanın çocuğunuzla birlikte yaşamasının ve çocuğunuzun onun bakımıyla ilgili birtakım sorumluklarda size yardımcı olmasının onun gelişimine büyük oranda fayda sağladığı bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçektir.
Çocuğunuz doğduktan sonra anne sevgisini meme, anne sütü, mama, dokunma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması ile yaşar. Devamında bazen battaniyesi, bazen de bir oyuncağını geçiş nesnesi olarak kullanır. Kullandıkları bu oyuncaklardan hayvanlar, çocukların yaşamlarına doğdukları ilk andan itibaren pelüş ya da küçük eşyalar (banyo ördekleri, çiftlik hayvan minyatürleri gibi) olarak girmeye başlarlar ve geçiş süreci bu şekilde tamamlanır. Daha sonra çevresini ve diğer insanları tanımaya, ilgilenmeye, sevmeye ve sevgi ihtiyacını tamamlamaya çalışır. Doğadan ve doğaldan uzaklaşmış bu toplumsal ortamda, çocuğunuzun sevgiyi tanımasında ve kişisel gelişimine olumlu yönde etkiler sağlayacak unsurların başında hayvan sevgisi gelmektedir.

Çocuklarda Hayvan Sevgisi Evcil Hayvanla Büyümenin Çocuğunuza Sağlayacakları
Hayvanlara duyulan sevgi çocuğa; insanın, doğanın bir parçası olduğunu hatırlatır. Hayvan, her ne kadar biçim, görünüş ve davranış bakımından insandan farklı olsa da organik ve manevi anlamda ortak birçok yönü de bulunan bir canlıdır. İnsanlar gibi olmasa da hayvanın da acı çekebildiği, üzülebildiği, sevinebildiği, sevgi ve bağlılık hissedebildiği, hastalanabildiği, insanlar gibi bir vücut çalışma sistemi olduğu, hatta benzer organları olduğunu öğrenen çocuk, onu artık tamamen yabancı, dolayısıyla korkulacak bir varlık gibi algılamaz. Kendinden farklı olan ve derdini anlatamayan bir canlıyı anlamaya çalışan çocuğun çoğu çocukta rastlayabildiğimiz benmerkezci anlayışı yerini, kendini diğerinin yerine koyan bir bakış açısına, hoşgörüye ve empatiye bırakır. Kendinden farklı inanç, görüş ve fikirdeki insanlara karşı daha anlayışlı olabilme becerisi kazandırır. Bu beceri ile güç dengesini de algılayan çocuklar hayvanlarla birlikte gücünü adil ve dengeli kullanmak gibi önemli temel nitelik de edinirler. Ortalama ömürleri insanınkinden kısa olan birçok hayvan, doğum ve ölümün, birbirinin ayrılmaz bir parçası olduğunu, insanın da bu döngüye dâhil olduğunu, çocuğun aklında doğallaştırır. Çocuk, insanın diğer canlılarla sevgiye ve karşılıklı alış-verişe dayalı bir ilişki kurmasının ahlâklı bir yaşamın temeli olduğunu, yine hayvanla ilişkisi sayesinde idrak eder.
1. Empati duygusu kazandırır.
2. Doğum ve ölüm kavramlarını fark eder.
3. Sorumluluk duygusunu geliştirir.
4. Sosyal beceri kazandırır.
5. Sevginin karşılıklı olduğunu fark eder.


ÇOCUKLARIN KODLAMA ÖĞRENMESİ İÇİN 7 NEDEN
Çocukların Kodlama Öğrenmesi İçin 7 Neden
Her geçen gün dünya teknoloji ile daha uyumlu bir hale geliyor ve bütün hayat bu yeni uyumun etrafında şekilleniyor. Bundan en çok etkilenenler ise çocuklar. Çocukluk çağlarında başlayan değişiklikler onları meslek seçimlerine kadar takip edecek yepyeni bir dünyanın parçası haline getiriyor. İşte bu değişen dünyada,  son zamanların en gözde konusu: Kodlama!
Kodlama Nedir?
Kodlama ya da programlama, bir bilgisayar sistemine ya da elektronik devreye işlem yaptırmak için yazılan komut dizisidir. Matematiksel işlemler bütünü olan programlamada bir metin, önceden belirlenmiş simgeler dizisine göre işaretlenir. Bu kadar karmaşık bir tanıma sahip olsa da aslında kodlamanın temel bir mantığı var; bir yol çizmek ve bunun uygulamaya geçirmek. Çocukların kodlamayı erken yaşta öğrenmeleri, buna daha hızlı adapte olmaları onlar için büyük önem taşıyor. Peki, çocuklar neden kodlama öğrenmeli?
1 -Kodlama, Yeniliklere Yol Açar.
Dünyamızın geleceği tamamen dijital. Teknolojinin, atalarımız tarafından hayal bile edilemeyecek neleri yaptığını gördük. Yakın geçmişte, herkes standart benzinli otomobiller kullanırken, bugün sürücüsüz elektrikli araçların gelişimini izliyoruz. Hastanelerde ameliyatlar cerrahlar tarafından yapılırken, bugün robotik cerrahi başladı. Dünyayı küresel bir köy haline getiren ve hayatımızın her alanında devrim yaratan sosyal medya platformlarımız var. Çocukların bu hareketi devam ettirebilmeleri ve yarının dünyasına uyum sağlamaları için, kodlamayı öğrenmeleri bir nevi zorunlu hale geldi.
2 – Kodlama, Çocukların Yaratıcı Olmasını Sağlar.
Erkenden programlamayı öğrenen çocuklar, programlamanın ardındaki düşünceyi ve mantığı daha iyi kavrarlar. Kodlamanın öğrenilmesi hem çocuğun zihnini geliştirir, hem de özgüvenini artırır. Çocuklar, kendi projelerini yaratma, aile üyeleri ve arkadaşlarıyla paylaşma mutluluğunu yaşarlar.
3 – Kodlama, Çocukların Gelecekte İş Bulabilmelerine Yardım Eder.
Mevcut rakamların gösterdiği gibi, kodlamayı öğrenen çocuk sayısı çok endişe verici. Yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde, yakın gelecekte bir milyon bilgisayar elemanı açığı olacağı tahmin ediliyor. Dünyanın geri kalanında neler olacağını tahmin edebilirsiniz. Halen öğrenciler üniversitelerden harika notlar alarak mezun oluyor, ancak uzmanlık alanlarındaki işlere kolayca giremiyorlar. Buna karşın, liselerin bilgisayar bölümünden mezun olanlar veya kurslara gidenler hemen yüksek ücretli bir iş bulabiliyorlar.
4 – Kodlama, Güveni Artırır.
Makinelerle iletişim kurabilme yeteneği, çocuklara kazandırılabilecek en büyük güçtür. Çocukların kodlamayı öğrenmesi, projelerinde ve hayatlarında yapay zekâyı kullanarak daha doğru ve doyurucu sonuçlar elde etmeleri, kendilerine ve geleceklerine güvenlerini artırır.
5 – Kodlama, Diğer Alanlarda da Başarıya Ulaştırır.
Programlama öğrenmek, çocukların diğer öğrenme alanlarında da başarılı olmalarına yol açar. Bu alanlar bilim, matematik ve dili içerir. Kodlama, çocukların, tüm alanlarda daha iyi düşünmelerine yardımcı olur. Kodlama öğrenmek tıpkı ikinci bir dil öğrenmek gibidir. Çocuğun beyni, karmaşık şeyleri erken yaşlarda hızla öğrenebilir ve ne kadar erken öğrenirse o kadar kolay adapte olabilir. Sıralama ve döngüler gibi temel kodlama konularına ne kadar erken başlarsa, karmaşık konuları zamanla daha kolay anlayacaktır.
6 – Kodlama, Problem Çözmeyi Geliştirir.
Çocuklar kodlama yaptığında, karmaşık problemler üzerinde düşünür ve onları daha küçük parçalara ayırırlar. Çocuklar, bir yazılım mühendisinin mantıksal ve sayısal düşünmeyi kullanarak bir soruna nasıl yaklaştığını öğrenir. SongKick’in teknoloji baş sorumlusu Dan Crow’un açıkladığı gibi, “Sayısal düşünme, büyük sorunları daha küçük, daha kolay yönetilebilir problemler haline getirerek nasıl çözeceğinizi öğretir.” Bu mantıksal düşünme okul, iş ve yaşamında çok güçlü bir araçtır.
7- Kodlama, İletişimi Geliştirir.
İletişim okul, iş ve yaşam boyunca kesinlikle gerekli bir beceridir. Karmaşık fikirleri basit bir şekilde karşısındakine iletebilen insanlar, farklı endüstrilerde ve çalışma alanlarında daha başarılıdırlar. Çocuklar kodlamayı öğrendiklerinde, en basit fikirli dinleyicilerle nasıl iletişim kuracaklarını öğrenirler: bilgisayarlar. Daha önce belirtildiği gibi, kodlama, karmaşık fikirleri nasıl daha küçük parçalara ayıracaklarını ve bunları bilgisayarların anlayabileceği bir şekilde nasıl düzenleyeceğini çocuklara öğretir. Peki, çocuklar küçük yaştayken ve saatlerce bilgisayar ekranına bakmadan kodlamayı nasıl öğrenebilir?
3 yaş üzeri için tasarlanmış ilk ve tek kodlama oyuncağı Code A Maze, çocuklara basit kodlamanın mantığını öğretiyor. Herhangi bir ekrana bakmadan robotik kodlama eğitimi almalarını sağlayan bu oyuncak hiçbir dil bilgisi de gerektirmiyor!
Kaynakça:
-Jason R. Briggs, “Python for Kids:A Playful Introduction to Programming”, No Starch Press. -Carol Vorderman, “Computer Coding For Kids”, DK Books, 2014.
-millliyet.com
-idtech.com
SANAT VE ÇOCUK

Sanat, kişinin kendini ifade yöntemlerinden biridir. Sanatçı olmayan kişilerin bir sanat dalı ile uğraşması boşa çaba gibi algılanabilir. Oysa ilk çağlardaki insanların kovaladıkları hayvanları duvara çizerken böyle bir kaygıları yoktu. Bir sanat dalı ile kendini ifade etme yolunu seçen, bunun tadına varmış yetişkinler ve çocuklar için de durum kaygıdan çok özgürlük olarak algılanır. Çocuklar spontane olarak çizimler yaparlar. Onlara yeterince özgür alan ve materyal verirseniz, yaptıkları heykellerin ve resimlerin gücü karşısında şaşırabilirsiniz.
İnsanların kendini, düşüncelerini ve duygularını ifade etme ihtiyacı, çok temel bir ihtiyaçtır. Bu duyguların ve düşüncelerin tam olarak bilincinde olmasa bile, sanat yolu ile bunları ifade etmek mümkündür. Çok çarpıcı bir örnek Nazi toplama kamplarında gerçekleşmiştir. Nazi toplama kamplarında esir tutulan bazı çocuk ve yetişkinlerin gizlice resim yaptıkları belirtilmiştir. Bu kişilerin, yakalansalar, bunun için öldürüleceklerini bilerek hala resim yapmaları, nasıl açıklanabilir? Oradan kurtulan biri, bu durumu şöyle açıklamıştır. “Her gün yaşayabilmek için bunu yapmak zorundaydık.” (Peterson)
Çocuklar çizerler, boyarlar, onlar iyi hissetmek için, kendilerini ifade edebilmek için çizerler. İlk anne çocuk ilişkisinin sözsüz olduğu, sonraki birkaç yıldaki dil gelişiminin, çocuğun duygularını ifade etmesinde çok yeterli olmadığı düşünülürse, resim yapmanın önemi daha da iyi anlaşılabilir. Bilinçte olmayanın da yansıtılabilmesi resmi, sanatı daha da güçlü yapar. Travma yaşayan çocuklar, gerçeği anlatamasalar da, resim yolu ile duygusal boşalım sağlayabilirler. Resimlerin bazı özellikleri hemen her çocuk çizimi için geçerlidir. Örneğin; Çocuk çizimlerinde perspektif ve oran yoktur. Büyük çizimler en çok vurgu yapılmak istenen noktadır. (Peterson& Hardin)Bir başka nokta, travmatik deneyimler yaşayan çocukların, travmayı anlatan resimlerine eğlenceli detaylar ekleyebilmeleridir. Bu eklemelerin kesin bir açıklaması henüz yapılamamakla birlikte, iyileşme, umut ya da bastırma olarak algılanabilir. (a.g.e)
            Hem sanat terapi gruplarının etkilerini hem de neden çocuklar için önerildiğini açıklamak için birkaç önemli noktanın daha üzerinde durmak faydalı olacaktır. Çocukların harekete olan ihtiyaçları ve tamamen sözel olmayan ifade yöntemleri vardır. Sanat, kendilerini sözel olarak ifade etmekte zorlanan kişiler için çok yardımcı bir dildir. Silverstone, sözleri korunmak ve dikkatleri başka yöne çekmek için kullanabilen kişiler için, sanatın, kendini açık bir şekilde ifade etmek ile eşanlamlı olabildiğini belirtir. Daha öncede vurguladığım gibi, sanatla uğraşmak yaratıcı ve spontane bir süreçtir ve süreç kelimelerden görsele, vücut diline, duygulara ve daha geniş yansımalara doğru akar. (Silverstone, 1993)
Duygusal olarak, ciddi şekilde yoksun bırakılmış çocuklar için grup terapisi önerilir. Westman (1996)duygusal olarak yoksun bırakılmış çocukların, bireysel ilişkilerin derinliği ile baş edemediklerini, grup içinde ilişkilerin daha yumuşak ve yüzeyde olmasından ötürü, grubun içinde ilişkilerin daha tahammül edilebilir olduğunu belirtir. Aile içinde duygusal olarak görülmeyen çocuklar, grup terapisi sırasında yaptıkları sanat eserleri ile somut olarak varlıklarını ortaya koyarlar, bu somut var oluş, tüm grup tarafından görülür, onaylanır, desteklenir. İhtiyaç duyulduğunda gruptaki yaşıtlar birbirlerine yardım eder, böylece, gerek somut, gerek duygusal ihtiyaçlar kolaylıkla giderilebilir.
            Duygusal olarak yoksun bırakılmış çocukların yanı sıra, sanat terapileri içinde var olan yaratıcılık ve oyun, bastırılmış, içe kapanık çocukların faaliyete geçmesini de kolaylaştırmaktadır. Sözün kullanımının az olması, duyguların farkına varılmadan resim, müzik, heykel yolu ile dışa vurulması, bu özellikteki çocuklara ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Özetle, duygularını ifadede dışa kapalı çocuklar için, sanat terapileri çok etkin olabilmektedir.


ÇOCUK VE İLETİŞİM

  • Çocukların ya gruplarıyla anlamlı bir etkileşim içine girmesi okula başlamaları ile artar.
  • Arkadaşlık ilişkilerinin temel özelliği birlikte oyun oynama ve paylaşımdır.
  • Henüz her şeyin sadece “ben” olduğu ve paylaşıma ilk başladıkları dönemde çocuklar, küçük ya da şiddetli oyuncak tartışmaları yaşayabilirler. Bu dönemde çocukların tartışmaları kısıtlanmadan takip edilmelidir.
  • Tartışmalar şiddetlenmeden önce kendilerini ifade etmelerine, birbirlerine sihirli sözcükler kullanarak paylaşmayı öğrenmelerine fırsat tanımak faydalı olacaktır.
  • Okulda çocuklar hem olumlu arkadaşlık kurmayı öğrenir, çok sayıda arkadaşları olur hem de yaşama dair bilgi ve beceriler edinir.
  • Kendisiyle aynı istekleri, ilgi ve amaçları olan diğer çocuklarla bir araya geldikleri zaman, ortaklaşa etkinliklere girer ve kendini mutlu ve özgür hissederler. Bu hisler doğrultusunda başarı, sevilme, beğenilme, örnek alınma gibi olumlu duyguları da yaşarlar.
  • Okul ortamında geliştirilen arkadaşlık ilişkileri aile ortamındaki ilişkilerden oldukça farklıdır. Bu yeni ortamda yaşam için gerekli olan birçok şey farkına varılmadan öğrenilir. Çocuklar kendini tanıma fırsatı bulur, güçlü ve zayıf yönlerini keşfederler, içgüdülerini denetlemeyi öğrenirler.
  • Kendilerini güçlü hissettikleri alanlarda fikirlerini kabul ettirerek liderlik duygusunu tadar; zayıf kaldığını bildiği durumlarda ise beklemeyi, dinlemeyi, sabretmeyi, kendini geliştirmeyi öğrenir. Paylaşma ve isteklerini erteleme becerileri de tüm bu becerilerin arkasına eklenir.


ANNE BABA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ÇOCUĞA ETKİSİ
Çocuk ve yetişkin arasındaki iletişim doğduğu andan itibaren başlar. Bebek doğduğu andan başlayarak, çevresiyle iletişim kurmaya ve onlardan edindiği algıları değerlendirmeye çalışır. Bu dönemde, anne-baba ile çocuğun iletişimi önce sözel olmayan iletişim şeklinde görülür. Bununla birlikte bebekler konuşmaya başlamadan önce, vücut hareketleri ve yüz ifadeleri ile onaylanma, yüceltilme, sevgi, tehlike, öfke gibi temel duygusal temaları anlarlar ve onlara göre iletişimde bulunabilirler. İletişim, daha sonra sesler ve sözcüklerle olur. Bu iletişim sadece bilgi değişimini değil, duyguların da paylaşılmasını sağlar.
Erken çocukluk dönemindeki çocuklar, iletişimi nasıl kuracaklarını öncelikle anne babalarını izleyerek öğrenirler ve sonuçları gözleyerek yeni davranışlar oluştururlar. Sağlıklı bir anne-baba çocuk iletişiminde, iletişim dolaysız ve açıktır. Anne-babaların çocuklarına doğru ve etkili mesaj verebilmesi için iletişim kurma yöntemlerini bilmeleri ve bazı kurallara dikkat etmeleri gereklidir. Bu kuralların başında ise; çocuğu kabul etmek, kendini çocuğun yerine koyarak düşünmek ve dürüst olmak gelmektedir. Okul öncesi dönemde anne ile çocuk arasında kurulan sağlıklı iletişim, çocuğun tüm gelişim alanlarını destekleyerek sağlıklı bir kişilik geliştirmesinde çok önemli bir etken olarak görülmektedir. Çocuğun tüm gelişim alanları üzerinde önemli bir etkiye sahip olan iletişimin, çocuk üzerinde kısa veya uzun süreli etkileri olabilir.

Aile, birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen, anne-baba-çocuk ve kardeşler alt sistemlerinden oluşmaktadır. Farklı kuramsal modeller, 0-6 yaş arası çocukluk dönemini farklı adlandırsalar da, ortak noktaları, bu dönemin çocuğun sonraki gelişim ve yaşam dönemlerinde oluşturacağı etkilerin önemidir. Bu bağlamda, çocuk açısından yaşamının ilk yıllarında anne-babanın rolü çok önemlidir. Özellikle, bireyin psikolojik, sosyal gelişimi ve kişilik özelliklerinin temellerinin atıldığı 0-6 yaş arasındaki çocuklar için ebeveynle olumlu ilişkinin önemi tartışmasızdır. Bu dönemde çocuğun en yakın sosyal çevresi ailedir. Bu nedenle erken çocukluk döneminde anne – baba – çocuk ilişkisinin boyutlarını belirlemek, çeşitli değişkenler açısından değerlendirmek, ilişki sorunlarını belirlemek önemlidir.
Hem çocuğun hem de ebeveynin mizaç özellikleri, ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkileri etkilemektedir. Anne-babaları ile sağlıklı iletişim ve etkileşim içinde olan çocuklar, karşılaştıkları sorunlar karşısında duygu ve düşüncelerini diğer insanlara daha uygun yollarla ifade edebilirler. Anne-babaların çocukları ile sağlıklı ve etkili bir iletişim kurabilmeleri için kendilerine güvenli, kendilerine ve çocuklarına karşı saygılı, çocuklarının sorunlarına karşı duyarlı, işbirlikçi, çocuklarının duygu ve düşüncelerini paylaşabilen ve kabul edici bir tutum içinde olmaları önemlidir.
Ebeveyn Kabul Red Kuramı’nda da, çocuğun ebeveynleri tarafından kabul ya da red görmesi, çocuğun kişiliğinde en önemli faktörlerden biri olarak görülmektedir. Anne – babaların çocuklarıyla ilişkileri, çocuğun dünyayı ya güvenli ve yaşamaya değer ya da korkulacak, güvensiz bir yer olarak algılamasına neden olmaktadır.
Aile ortamında sağlıklı iletişim kurulması; çocuğun gelişiminin ve kişiliğinin olumlu bir şekilde desteklenmesi ve aile bireyleri arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi bakımından, hem anne-babalar hem de çocuklar için çok önemli ve gereklidir. Son yıllarda, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişki, ebeveynden çocuğa doğru olan tek taraflı bir etkilenmeden çok, çocuğun ve ebeveynin karşılıklı olarak birbirini etkilediği iki yönlü etkileşimli bir süreç çerçevesinde değerlendirilmektedir. Ancak; özellikle çocukların yaşı küçük olduğu dönemde, ebeveynlerin çocuklarının günlük yaşamlarını kontrol ettikleri ve daha olgun kişiliklere ve yapılanmış düşünce ve eylem örüntülerine sahip oldukları; çocukluk döneminin ise hızlı öğrenme ve esneklik dönemi olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, ebeveynlerin çocukları üzerindeki etkilerinin daha fazla olması doğaldır.

Çocukta sosyal ilişkilerin gelişmesinde de, anne-çocuk ilişkisi önemli bir işleve sahiptir. Anne ile çocuk arasında kurulan sağlıklı iletişim, çocuğun başkaları ile olumlu ilişkiler kurması için temel oluşturur. Güvenli bağlanma geliştiren çocuklar, ileride yaşıtları arasında lider, sosyal açıdan ilgili, başkalarının ilgisini çeken, öğrenmeye istekli, çevresi ile ilgili ve işbirlikçi olarak tanımlanmışlardır. Ayrıca bu çocukların, akranları tarafından da daha fazla olumlu tepkiler aldıkları gözlenmiştir. Çocuğun annesi ile kurduğu iletişim kadar, babası ile kurduğu iletişim de onun gelişimi için çok önemlidir. Çocuklarıyla ilgili olan babaların, okul öncesi çağdaki çocuklarında, anaokulu ya da kreşte daha az davranış problemi görülmüştür.
Baba çocuk ilişkisinde, babaların çocukları ile ilgilenmesi konusunda tarihsel ve kültürel olarak pek çok farklılıklar olduğu bilinmektedir. Anneler ve babaların doğaları gereği, çocuklarıyla ilgilenme ve bu ilgilerini gösterme tarzları açısından birbirinden farklı olduğunu belirtmektedir. Genellikle annelerin, okul öncesi çocuklarının günlük ve rutin bakımları ile daha fazla ilgilenirken; babaların ise, çocukları ile daha çok oyun ve/veya spor aktivitelerinde bulundukları görülmektedir.
Ailenin temel işlevleri arasında, çocuğun fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlardaki gereksinimlerini karşılayarak sağlıklı bir birey olarak yetişmesi yer almaktadır. Özellikle okul öncesi dönemde çocuğun gelişimi, çevredeki faktörlerden oldukça fazla etkilenir. Anne babanın çocuklarına rehberlik yapması ve kurallar koyması, çocuklara doğru ile yanlış ve kabul edilebillir ile edilemez davranışlar arasındaki farkı ayırt etmelerinde yardımcı olur. Ebeveynlerin çocuklarına uygun şekilde sınır koymaları, çocuğun yargılama becerisinin ve vicdanının gelişmesini sağlar. Ayrıca, çocuğun çevresini, olayları anlaması ve öğrenmesi sürecine de yardımcı olur. Çocuklarına uygun şekilde sınır koyabilen anne babaların, sadece çocuklarının gelişimine yardımcı olmadıkları; bunun yanı sıra, çocuklarının tehlike içeren durumlarla karşılaşma olasılıklarını da azalttıkları belirtilmektedir.

Benlik algısının sağlıklı oluşumunda da, ebeveynlerin rolü önemlidir ve bunun için en önemli dönem çocukluk dönemidir. Bu dönemde yaşanan olaylar kişinin kendi hakkındaki yargı ve değerlerini oluşturur. 0-6 yaş arasında yaşanan deneyimler, öz yeterlik ve özsaygının yani genel benlik algısının temelini oluştururlar.
Sonuç olarak; ebeveyn – çocuk arasındaki ilişkinin çocuğun gelişimindeki önemi tartışılmaz bir gerçektir. Ancak, ülkemizde doğrudan anne – baba ve çocuk ilişkisini değerlendirmeye yönelik sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır.
Ayrıca, yapılan çalışmalarda ebeveyn tutumlarını ölçmeye yönelik ölçeklerin kullanıldığı; fakat karşılıklı ilişkileri belirlemeye yönelik ölçeklerin yeterli sayıda bulunmadığını belirtmektedir. 


Koronavirüs ve Çocuklar
Koronavirüs salgınıyla beraber ortaya çıkan panik ve kaygı havasından yetişkinler kadar çocuklar da etkileniyor. Özellikle küçük yaşta çocuğu olan aileler, çocukların içinde bulduğu sürecin farkına varamayacağını düşünseler de çocuklar çevrelerindeki değişimleri özellikle de ailelerinin davranışlarındaki ve duygularındaki değişimleri net bir şekilde gözlemlerler. Bu nedenle ailelerin de öncelikle kendi korku ve kaygılarını kontrol altına alması ve yansıtmaması gerekiyor. Çocukların bu durumu tehdit edici bir olay olarak algılayıp kaygılarının artabileceği göz önünde bulundurularak davranılması, koronavirüsle ilgili sorularının mutlaka onların anlayacağı seviyede ve ayrıntıya girmeden yanıtlanması, çocuklar için bu süreci daha kontrol edilebilir kılabilir. Evde kaldığımız bu dönemlerde çocukların sosyal etkileşimden uzak kalmaları, akran etkileşiminin azalması sebebiyle çocuklar farklı duygular hissedebilirler. Bu duyguların üzerine konuşmak faydalı olacaktır.
Çocuklarla Koronavirüs Hakkında Nasıl Konuşmalı?
Bilgi Verme ve Duygu Düzenleme
Hem aileler hem de çocuklarla temas halinde olan öğretmenler için bazen bu durum zorlayıcı gelebilir. Fakat çocuklardan bu bilgiyi saklamak, geçiştirmek ya da umursamamak çok daha kötü sonuçlara yol açabilir. Sordukları sorular yanıtsız bırakılmamalıdır. Öğretmenler ve aileler içinde bulunduğumuz durumu sebep sonuç ilişkisi kurarak anlatmalıdırlar. Onlara çekinmeden içinde bulunduğumuz durum ve bu durumdan korunmak için neler yapabileceğimiz yaşına uygun bir şekilde anlatılmalı. Gerçek ve somut bilgilere ulaşmalılar, bu sayede duydukları korku veya kaygıları biraz daha azalacaktır. Onlara karşı dürüst olmalı, virüsün nasıl yayıldığı anlatılmalı. Amacımız sadece çocuklara doğru bilgiyi aktarmak olmalı; gerçeklerden uzak bir benzetme ya da virüs hakkında gereksiz, fazla bilgi verip onları korkutmamak oldukça önemli. Virüsten korunma yollarının anlatılması, kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacaktır. Eğer çocuğun çevresinde bulunan kişiler aşırı endişeli ve korkulu gözükürse, çocukların da aynı şekilde korkuları ve kaygıları yükselecektir. Bu durumda geçiştirmek yerine, çocuğun duygularını anlamlandırması ve ifade etmesine zaman tanınmalıdır. Bu duygularını düzenleyebilmesi için ona yol gösterilmelidir. Hem sınıf içerisinde hem de ev ortamında çok fazla koronavirüse ilişkin haberler tekrarlanmamalı, bilgi verildikten sonra mümkün olduğunca bu haberlerle daha az temas etmesi sağlanmalıdır.
Okul İçinde Koronavirüs
Kişisel Temizlik
Okulların açılması ile beraber koronavirüs yayılım hızı artabileceğinden, en önemli nokta kişisel temizlik konusunda bilgilendirme yapmaktır. Virüsten korunma yolları anlatılırken, nasıl sağlıklı kalabilecekleri hakkında bilgi verilmelidir. Sabah saatlerinde temiz havada hafif spor etkinlikleri ile güne başlamak hem bağışıklık sistemini destekleyecektir hem de ruhsal olarak koruyucu rol oynayacaktır. Tuvalet kullanımı sonrası, yemek öncesi ve sonrası, belirlenen süreler boyunca sabunla el yıkamaları anlayacakları şekilde çocuklara söylenmelidir. Öksürme veya hapşırma gibi durumlarda yine aynı şekilde el yıkamaları, bu gibi durumlarda mendil kullanmaları anlatılmalıdır.
Etkinlik Önerileri
Virüs ile İlgili Etkinlikler
Temizlik ile ilgili bilgiler verilirken, yaşlarıyla doğru orantılı olarak resim ve görsellerle desteklenerek anlatılabilir. Daha küçük yaştaki gruplara şarkı eşliğinde basit görsel ya da taklitlerle ifade edilebilir. Virüsten korkan çocuklar kendi virüslerini çizmeleri hem eğitici olacaktır hem de duygularını ifade etmelerine yardımcı olacaktır. Aynı şekilde görselleştirme kukla veya oyuncaklarla da gösterilebilir.2.

Mesafe ile İlgili Etkinlikler
Arkadaşlarıyla arasında olması gereken mesafeyi anlatıp, tiyatro gibi uygulaması istenebilir. Sınıf içinde teması minimuma indirmek ve çocuklara öğretmek adına çeşitli oyunlar oynanabilir; iplerle birbirlerine bağlanarak mesafeyi ayarlama oyunu gibi aktiviteler yapılabilir. Yemekhaneye inerken veya sınıftan çıkarken mesafeyi ayarlamaları anlatılmalı, bunun için çeşitli görsellerle sınıf ortamı desteklenmelidir.

Sınıf İçi Düzenlemeler
Sınıf içi düzenlemelerde mutlaka mendil, kağıt havlu, dezenfektan veya kolonya bulundurulmalı. Masa ve sandalyeler mesafeye göre düzenlenmeli. Sınıf içinde bu kuralları belli eden görsel materyaller, yapılan etkinlikler asılmalı. Bu bilgiler kaygılarını azaltacak, bu durumun üstesinden gelmelerine yardımcı olacaktır.